4 Ekim 2009 Pazar

DOSTUM HANİ KELEBEKLER ÖZGÜRDÜ?

Bugün yine daraldı da içim, sana söyleyemedim. Çünkü yoktun. Hep uzaktın zaten. Hiç var olmadın ki sen. Hep uzak mesafelerden seslendim sana. Hep böyle mektuplar yazdım da, bazılarını göndedim.Bazılarını ise hiç göndermedim. Hep seninle böylesine paylaştım işte, seninle iletişimimiz bundan ibaretti.Ancak öyle keyif verirdi ki sana mektuplar yazmak. Yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra alışkanlık haline geldin bende. Şimdi fark ettim de uzun zamandır yazmamışım sana. Hani şu, senden cevap beklemediğimi söylediğim mektubumdan sonra bir daha yazmamışım sana. Nasıl özlemişim yazmayı. Kelimeler dans ediyor sanki yüreğimde, dinlediğim müziğe eşlik eder gibi. Bugün öyle coştu bu yürek. Ruhum, dalga dalga denizler gibi köpük köpük coşup kabarırken,hayat eşlik etmedi yine.Hayat tüm çıplaklığıyla yara almış, ayaklarına diken batmış kanlar içinde can çekişiyor.Ve geride kalıyor, yetişemiyor ruhuma yine her zamanki gibi neden? Neden dostum, neden? Hayat, niye yarışamıyor rüzgarlarla, niye dans edemiyor rengarenk kelebeklerle niye? Hep dersin ki elindeki güzelliklerle mutlu ol. Birileri de diyor ki, hep olumlu düşünelim. Hayata pozitif bakalım. Tamam hayata ve olaylara pozitif bakıyorum. Sorun bu değil ki zaten. Asıl sorun hayatın ruhumuza, yüreğimize yetişememesi. Kendimi demir parmaklıkarın arkasında gibi ya da bir kavanoza kapatılmış bir kelebek gibi hissediyorum. Dostum, hani kelebekler özgürdü?

Melda Yaşar