26 Şubat 2010 Cuma

CUMHURİYET

M. Kemal Paşa ziyarete gelen Refik Şevket Bey'e telgrafları gösterdi, '' Bir millet bağımsız olmak için kendi bir bedel ödemeye hazır değilse kim ne yapabilir...''dedi, ''.. Biz can havliyle dirildik, uyandık, olağanüstü bir iş başardık. Şimdi bu uyanışı sürekli kılmak için çalışmalıyız.''
Refik Şevket Bey ''Umarım artık uyumayız'' dedi.
M. Kemal Paşa daha da ciddileşti: '' Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr'i ve Üçlü Anlaşma'yı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez. Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz.''

Nitekim M. Kemal Paşa'nın anlattığı bu konuyu, Lozan konferansı esnasında, Lord Curzon ve ABD temsilcisi İsmet Paşa'ya şöyle dile getiriyordu.
Lord Curzon: ''Bir neticeye varacağız ama biz memnun ayrılmayacağız. Hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. Hiç bir dediğimizi, makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaata vardık ki ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var, bir de yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız? Fransızlaradan mı? Para kimsede yok. Ancak biz (İngiltere) verebiliriz. Memnun olmazsak kimden para alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.''

Cumhuriyet-Turgut Özakman

15 Şubat 2010 Pazartesi

ÖĞRETMENİM

Öğretmenliğimin ilk günleriydi.Hep çocukluğumdan beri öğretmen olmak istemiştim. İşte şimdi bu hayalim gerçekleşiyordu. Hele ilk günümü unutamıyorum. Sınıfa girerken dizlerim titriyordu. 7 ve 8. sınıflara girmiştim. Bu daha da heyecanlandırmıştı beni. Dersi anlatmaya başladığımda heyecanım biraz olsun geçmişti. Daha ilk gün anlamıştım ki asıl mesele, dersi anlatmak değil de derse dikkat çekip düzeni sağlamaktı sınıfta. İlk günden sonra yeni öğretmenler gelince idare beni 4.-5. sınıflara vermişti. Bu sınıflar ingilizce dersine çok meraklıydı ve dikkat çekmek diye bir problem yoktu. Çocukları gözleri pırıl pırıl dinliyorlardı ve derse katılmak için can atıyorlardı. Fakat ilk başlarda, öğretilecekler çok kısıtlı ve basit olduğundan bana biraz sıkıcı geliyordu. Zaman ilerledikçe bu sıkıcılıkta geçmişti. Çünkü çok çabuk öğreniyorlardı. Senenin bitimine 2 ay kala çocuklar, bir günlerini, tatillerini ve içinde bulundukları mekanı anlatacak seviyeye gelmişlerdi. Bunu gördükçe çok mutlu oluyordum.
Okulun bulunduğu çevreden dolayı problemli öğrencilerin sayısı çoktu. Parçalanmış ailelerin sayısı oldukça fazlaydı.İlk günlerimden birinde bir sınıfın öğretmeni, sorunlu bir öğrencisinden bahsetmişti, Meltem. Öğrenme güçlüğü çeken, içe dönük bir çocuktu. Bu yüzden artık derse girdiğim zamanlarda ve dışarıda da Meltem'i izlemeye başlamıştım. Arkadaşlarından kopuktu. Sadece bir arkadaşı vardı. Derslere katılmıyordu. Sürekli derse kaldırmaya çalışıyor sürekli tekrer ettiriyordum. İşe yaramaya başlamıştı ama bir sorun vardı. Tahtaya kalkınca yapamadığından arkadaşları hep alay ediyorlardı onunla. Ben yine kaldırıyor yapamyınca ben yardım ediyordum. Cesaretlenmişti artık. Bir gün tahatya kaltığında, arkadaşları Meltem yapamaz diye dalga geçmişlerdi. Fakat O arkadaşlarını da beni de şaşırtacak şekilde doğru yapmaya başmalamıştı.

Bir ay kadar sonra bir gün Meltem'in annesi beni ziyarete geldi. Meltem evde sürekli sizden bahsediyor ve derslerini düzenli olarak yapmaya başladı dedi. Bunun için bana teşekkür etmeye gelmişti. Meltem'in üniversite hastanesinde uzun süredir tedavi gördüğünü fakat tedaviye cevap vermediğini, ancak artık tedaviye cevap vermeye başladığını da söylemişti. O an nasıl bir duygu içinde olduğumu anlatması güç. Sene sonuna doğru, o saçı başı dağınık, arkadaşlarından kopuk, sessiz Meltem gitmiş, yerine kendine özen gösteren cıvıl cıvıl bir Meltem gelmişti.

Öğrencilerle ilişki kurarken tek rehberim hep okul yıllarında yaşadığım sıkıntılardı. Öğretmenlerimin bazıları hep şunu yapıyorlardı. Tahtaya kalkıp da yapamadığım zaman, hep benim yapamadığım soruyu başka bir arkadaşıma yaptırır ve ben de tahtada öylece beklerdim. Bu durum beni çok olumsuz etkilerdi. Bu durum yaşayan bir öğrenci şu mesajı alıyor öğretmenden: Sen yapamadın tembelsin ve ben seni değil yapan arkadaşını seviyorum.

Melda Yaşar