22 Mart 2012 Perşembe

HARDAL DANESİ

'' Oğulcuğum,şu bir gerçek ki, yaptığın, bir hardal danesi ağırlığında olsa, bir kayanın bağrına veya göklere,yahut yerin bağrına konsa, Allah onu yine de ortaya getirir. Çünkü Allah Latif'tir, lütfu sınırsızdır; Habir'dir, her şeyden haberdardır.''(Lokman,16)

Yaptığın bir hardal danesi olsa 1)Kayanın bağrına konması 2)Göklere 3)yerin bağrına konması ile neyi anlatmaya çalışıyor bize.. Kayanın bağrı neyi simgeliyor.Sert ve katı insanlar ya da insan kalabalıklarını, duygularını yitirmiş inanları da anlatıyor olabilir mi diye düşünüyorum.Hani bazen yaptıklarım emeklerim boşa gitti diye düşündüğümüz durumlar yaşıyoruz ya sanırım bunu da anlatmak istiyor bize.Yapılan bir güzellik karşısında o katı kalbin de mutlaka yumuşayacağını anlayabilri miyiz?bazen bir kayanın orasında burasında bir çatlak bir yarık bulup bitkilerin geliştiğini de görüyoruz.Demek ki bir kalp tamamen katı olmuyor mutlaka bir kalpte çatlaklar da oluyor.İşte o zamanlarda yapılan güzellik bir çatlak bulup yeşermez mi dersiniz? Göklere konması ne anlama gelir.Hava boşluk sadece.Oraya düşen de bir yankı buluyor bir faydası oluyor.Yani burada anlatılmak istenen nasıl bir insana tekabül eder diye düşünüyorum.Bilgisizlik ve aklı işetmemeyi tanımlıyor gibi geliyor bana.Bazı durumlarda hiç tepki alamadığımızdan yakınıyoruz böyle insanlara bir şeyler anlatmaya çalıştığımızda.Çok zorlanıyoruz.Ancak bu ayete göre mutlaka bir yer buluyor yapılan güzellik bir şekilde.Bu da şuna benziyor bir uçurum kenarında veya dağların tepesinde boşluğa bağırdığınıda sizin sesiniz geliyor ya geri.Kendi sesimizi duymamız ne demek oluyor.Buradan şu sonucu çıkarmak mümkün. Benim sesim geliyorsa kendim konuşup kendim dinliyorum. Ama şu bir gerçek ki sizin söyledikleriniz o insanda yankı buluyor demektir.Karşıdaki kişinin durumuna göre yansıma da farklı olacaktır.Ama mutlaka bir yanısıması görülecektir bu ayete göre.Bize asla vazgeçmeyin diyor ayet, diye düşünmekteyim.Gelelim yerin bağrına yani toprağa.Sanırım en verimlisi toprak. O hardal danesini bağrından çıkaran yeşerten bir bitki haline getiren topraktır.Toprak çok elverişli gelişim için.O zaman insanoğlu da buradan kendine bir pay çıkarmalı.Toprak gibi olmak.Aşık Veyselin dediği gibi:

Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır

İşkence yaptıkça bana gülerdi
bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.

Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.

Bir dileğin varsa iste Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yarim kara topraktır.



Melda Yaşar

ADALET

Güneş ve Ay.Hesaba bağlıdır her birinin her şeyi. Çimen/yıldız ve ağaç secde ediyorlar. Ve gök.Yükseltti onu. Ve koydu şaşmaz ölçüyü/dengeyi. Azgınlık etmeyin ölçüde/dengede! Ölçüyü/ahengi titizlikle, adaletle koruyun ve saptırmayın ölçüyü/dengeyi.(Rahman: 5,6,7,8,9)

Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Hadid,25)

Sonra zulmedenlere şöyle denecek: ''O uzun süreli azabı tadın! Kazandığınız şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız!'' Zulmetmiş her benlik, yeryüzündekiler kendinin olsa, kurtulmak için tümünü fidye verecektir. Azabı gördüklerinde pişmanlığı ta içlerinde duyarlar. Aralarında adaletle hükmedilmiştir. Asla zulme uğratılmazlar.(Yunus: 52,54)

Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyececk. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz! Yemin olsun, biz, Musa'ya ve Harun'a hak ile batılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik. Yemin olsun, İbrahim'e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz! Babasına ve toplumuna şöyle demişti: ''Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?'' Dediler: ''Atalarımızı onlara ibadet eder bulduk.'' Dedi: '' Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz!'' (Enbiya: 47,48,51,52,53,54)

De ki onlara: ''Hadi, gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın.Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.'' ''Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinciye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseyi, gücünün yeteceğinden daha azını teklif etme dışında yükümlü tutmuyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi. Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin! Yoksa bu hal sizi O'nun yolundan uzaklaştırıp parçalara böler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size. (En'am: 151,152,153)

Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından kitaba mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler. İşte bunun için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: ''Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım.Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size! Bizimle sizin aranızda delil yok! Allah bizi bir araya toplayacaktır/ aramızı bulacaktır. Dönüş O'nadır.''

Gerçeğe ilişkin kitabı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah'tır.Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır!(Şura:14,15,17)

Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıklık etmiştir. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Aziz ve Hakim olandan başka hiçbir ilah yoktur. Allah katında din İslam'dır/barış ve esenlik için Allah'a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah'ın ayetlerine nankörlük/Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir.Allah'ın ayetlerini inkâr edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı muştula.Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah'ın ayetlerini okurlar. (Ali İmran: 18,19,21,113)

Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki, hak ile kılavuzlar ve yalnız onunla adalet sunarlar. (A'raf Suresi: 181)

Müminlerden iki zümre çarpışırlarsa, onların aralarında hemen barışı kurun! Eğer onlardan biri öteki aleyhine sınır tanımazlık edip saldırırsa, azgınlık edenle, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Eğer vazgeçerse, yine ikisi arasını adalet ve dürüstlükle sulh edin. Kuşkusuz, Allah adalette titiz davrananları sever.(Hucurat,9)

Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever.(Mümtehine,8)

Ey iman edenler! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğun çirkinlik ve kötülüğü sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun! Bu, takvaya/korunup sakınmaya daha uygundur. Allah'tan sakının. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara.Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever.(Maide: 8,41,42)

Şu bir gerçek ki,Allah size emanetleri,onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor.Allah Semi'dir,her şeyi duyar;Basir'dir,her şeyi görür.(Nisa,58)

Allah'ın isimlerinden bir tanesidir Hakk. Yani gerçeğin kaynağı ve belirleyicisi. Her yaptığı ve emri gerçeğe en uygun olan.Hakkın ve hukukun kaynağı ve belirleyicisi anlamındadır. Yaratılmış tüm ne varsa bir ölçü ve denge içinde yaratılmıştır.Matematiksel olarak da bunun böyle olduğunu bütün bilimler de bize göstermektedir.Evrenin yaratılışından insanın ve tüm varlıkları yaratılışına kadar bir denge sözkonusu.Tüm evreni düşünecek olursak yaratılmış her bir zerrenin bir görevi sözkonusudur. Tüm bunlarda bir denge adalet sözkonusudur.Ve bizlere ayetlerle uyarılarda bunu görmekteyiz.Dengeyi bozmayın diyor.Bu her alanda geçerlidir. Sonra öyle bir adalettir.Yapılan bir hardal tanesi de olsa ortaya getirilecektir.İyi ya da kötü doğru ya da yanlış. İnsanlara gelince bireysel anlamda düşündüğümüzde adalet sevgiden de önce geliyor.Bir yakınınız aleyhine de olsa adaleti gözetiniz diyor.Buna en güzel örneklerden en önemlisi Hz.İbrahim olayıdır. Babası için Allah'tan af diliyor belki ama onun peşinden onun yolundan gitmiyor. Bundan başka ayetlerde de sözkonusudur benzer durumlar. Anne-baba, yakınınız bile olsa onların gittikleri yanlış yolların peşinden gitme diyor Kur'an. Ancak sadece anne-babanla örfe uygun geçin fakat onları yolundan gitme diyor. Yanı kısacası sevdiğiniz bile olsa yanlış bir yoldaysa peşinden gitmeyceksiniz.Yani yanlışın peşinden gitmeyeceksiniz.Adaletin doğrunun peşinden gideceksiniz.Bunun için de İsra Suresi 36. ayete bakmak yeterlidir.

''Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.''

Melda Yaşar

ALLAH'IN KALPLER ÜZERİNE MÜHÜR BASMASI

MUHAMMED SURESİ:

Küfre saplanıp Allah'ın yolundan alıkoyanların yapıp ettiklerini O, boşa çıkarmıştır.(1) İman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlar ve Muhammed'e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüş ve gönüllerini barışa yöneltmiştir.(2)

Bu böyledir; çünkü küfre batanlar boş ve tutarsıza uymuşlardır. İman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuşlardır.İşte Allah, insanlara kendi durumlarını bu şekilde örnekleyerek anlatır.(3)......... Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir. Onları doğruya/iyiye/güzele kılavuzlayacak ve kalpleri ıslah edecektir/barışa yöneltecektir.(4,5)

Küfre sapanlara gelince, kayıp ve yıkım onlara! Yapıp ettiklerini boşa çıkardı onların. Bu böyledir; çünkü onlar Allah'ın indirdiğini tiksindirici bulmuşlardır, Allah da onların tüm amellerini boşa çıkarmıştır.(8,9) Bu böyledir çünkü Allah, iman edenlerin Mevla'sıdır. Küfre sapanların ise Mevla'sı yoktur.(11)

Şu bir gerçek ki, Allah, iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Küfre sapanlarsa zevk edip eğlenmeye bakarlar; davarların yediği gibi yer-içerler.Varacakalrı yer ateştir onların.(12)

Rabbinden açık bir kanıt üzere olan, amelinin çirkinliği kendisine süslü gösterilip de boş arzularına uyanlara benzer mi? (14)

İçlerinden bir kısmı seni dinler, sonra senin yanından çıktıklarında, kendilerine ilim verilmiş olanlara şöyle sorarlar: ''Az önce ne söyledi?'' İşte bunlar, Allah'ın, kalplerine mühür bastığı kimselerdir, boş arzularının ardına düşmüşlerdir.(16)

Kılavuzlarını bulmuş olanlara gelince, Allah onların hidayetini artırmış ve korunma imkanlarını kendilerine vermiştir.(17)

İman edenler der ki, ''Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?'' Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde maraz olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur.(20)

İtaat ve güzel bir söz! İş budur! İş ciddileşince, Allah'a verdikleri söze sadık olsalardı kendileri için daha iyi olurdu. Demek, iş başına gelecek olsanız/savaştan geri kalacak olsanız, ülkede fesat çıkarıp rahimleri parçalayacaksınız.(21,22) İşte bunlardır,Allah'ın kendilerine lanet edip kulaklarınız sağır, gözlerini de kör ettiği kimseler.(23) Peki,bunlar, Kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde o kalplerin kilitleri mi var? (24)

Hidayet kendilerine açık seçik halde geldikten sonra arkalarına dönenlere şeytan fit vermiş, sonu gelmez arzuların/ümitlerin ardına takmıştır onları.(25)

Olacak olan budur! Çünkü onlar, Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine düştüler, O'nun hoşnutluğundan tiksindiler; sonunda Allah bütün amellerini boşa çıkardı.(28)

Yoksa o kalplerinde maraz olanlar, Allah kendilerinin şiddetli kinlerini hiçbir zaman ortaya çıkarmayacak mı sandılar?(29)

1)Hidayet geldikten sonra, ona arkalarını dönme

2)Allah yolundan alıkoymak.

3)Boş ve tutarsıza uyma,

4)Zevk edip eğlenme,yeme içme

5)Allah'a verdikleri söze sadık kalmama

6)Fesat çıkarma

7)Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine düşme,O'nun hoşnutluğundan tiksinme.

8)Kalplerinde kin.

İnkar edenler, kalplerine öfkeli taasubu, o Cahiliye taasubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler.Allah her şeyi çok iyi bilmektedir.(Fetih26)

Sadece bu ayet bile bize bir çok şeyi anlatmaya yetiyor.İnsanın kalbine nasıl baktığı,nelerin yeşermesine izin verdiği.Bu ayette de ilimden ve akıldan uzak kin,öfke ve cahiliye taasubunun yerleştirilmesini bir neden olarak gösteriyor, kalplerin mührüne.İnananların ise Allah tarafından huzur ve takvaya bağlı tutulumasının nedeni de açıklanıyor. Layık ve ehil olmaları.

Melda Yaşar

KUR'AN

Bu günlerde bir konu üzerinde çok düşünüyorum. Ve yazmak gerkesinimi duydum. Öncelikle ben Arapça bilmem,meal okuyorum. Anlamaya çalışıyorum. Ve bir çok konun farkına varıyorum. Kur'an öyle büyük bir kitap ki, öyle anlamlar sunuyor ki hayata dair. Her okuyuşumda farklı bir konular keşfediyor farklı bir güzelliğe tanık oluyor aklım ve yüreğim. Kur'an öncelikle bir fizik, kimya, matematik,hukuk gibi bilimleri içeren bir kitap değildir diye düşünmekteyim. Değildir ancak bu bilimlere dair mucizelerle doludur. Ve bu mucizeleri, olayları kavramımız da bu bilimlerde derinleşerek ancak yorumlayabilir, gerçeklere vakıf olabiliriz.

Kur'an bunların da üzerinde bize çok önemli ilkeleri veriyor. Bu ilkeler çerçevesinde sistem geliştirmek işi bize düşüyor. Ve bu ilkeler doğrultusunda yaşamak, en uygun sistemi seçmek bizim görevimiz. Kur'an'nın ilk ayeti OKU'dur. Oku yaradan Rabbinin adıyla oku. Allah'ın ayetlerini okuyun der. Allah'ın ayetleri nelerdir bunu da veriyor bize Kur'an. Allah'ın ayetleri öncelikle Kur'an olmak üzere tüm yarattıkları. Evren, insan herşey. İşte tüm bunları okumamızı, incelememizi emrediyor. Buna göre, Kur'an'ı, evreni ve insanı iyi okumamız gerekiyor.

Evreni okumak fizik, kimya matematik gibi daha çoğaltabileceğimiz bir çok bilimle mümkün olur.Ve biz insanlar bunları ne kadar iyi okursak o kadar Allah'a yaklaşmış oluruz. Ve okuduğumuz sürece dengeyi bozmadan yaşamak şerefine erişmiş oluruz. Dengeyi bozmayın der Kur'an. İnsanlar içinde Allah'tan en çok alimler korkar der. Kur'an insan fıtratına asla aykırı değildir. İnsan aklı ve mantığıyla çelişen bir tarafı asla yoktur. Bu anlamda Kur'an bize derki; biz kimseye yüklenebileceğinden fazlasını yüklemeyiz. Ve yine derki dinde baskı ve zorlama yoktur. Bu da gösteriyor ki Kur'an baskıyla zorlamayla değil kendi bilgisi, aklı yüreğiyle farkına varsın gerçeklerin. Yani Kur'an aklı ve yüreği özgür bireyler istiyor. Bizim bu noktada yaptığımız yanlışlardan iki tanesi. Her şeyden önce okumuyoruz. İkincisi okurken yapmamız gerekeni de tam olarak yerine getiriyor muyuz? Yani kur'an'nın özgür bireyi olabiliyor muyuz?

Kur'an'ı okurken ideolojik ve siyasal saplantılarımızın zemininde mi okuyoruz? Aslında beynimiz ve yüreğimiz arınmış sadece bir insan olarak okumak gerekiyor. Birtakım siyasi ve idelojik saplantılar zemininde okunduğunda, bize verilen mesajlar da o zeminler üzerinde bir anlam ifade ediyor. Ve verilmek istenen mesajlardan gerektiği gibi faydalanılamıyor. Dünyanın ve insanlığın bugün geldiği noktanın , Kur'an'ın gelinmesini istediği noktadan çok uzak olduğunu görmek de çok zor değil.

İnsan yaradılışıyla bir bütündür. Kur'an ilkeleri koyar,bu ilkeler dengeleri bozmadan, Allah'ın yarattığı fıtrata ters düşmeden sistemler geliştirmeliyiz. Rum suresi 30.ayet

'' O halde, sen yüzünü,bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir.Allah'ın yaratışında/yarattığında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.''

Tam bu noktada şunu söylemek istiyorum. Dünya tarihine ve geliştirilen sistemelere bakarsanız bunu apaçık görürsünüz. İnsan fıtratına ters sistemler her zaman çökmeye mahkumdur.Zaten bu bir zulümdür. Zulüm de Kur'an'ın savaş açtığı en büyük durumlardan bir tanesi ve belki de en önemlisidir.Bugün insanlığın çektiği sıkıntılar ne diye bakarsanız, görürsünüzki; insanaoğlu Allah'ın koyduğu ilkeler doğrultusunda dengeyi koruyarak, yaradılış gerçeğine uygun bir biçimde yaşatmak yerine, tüm dengeleri bozma noktasına gelmiştir, bu anlamda. Kur'an'ın deyimiyle çeşitli hırslarla azmıştır.

Allah biz insana yüklenebileceğinden fazlasını asla yüklemeyiz, Allah hiçbir zaman zulmetmez derken insanoğlu kendi kendine zulmetmektedir.Mal ve saltanat hırsı uğruna insnalar üzerinde hüküm sürmek insnaları sömürmek gafletine düşmüştür.Hiç kuşkusuz her devirde insanlara zulmeden firavunlar türemiştir.Devrine göre bu firavunlar şekil değiştirmiş,isim değiştirmiştir.Kendi saltanat ve refahları uğruna, gücünü korumak uğruna aralarına nifaklar,kin, nefret sokarak insanları,milletleri,toplumları bölmüşlerdir.Ama şu da bir gerçektir ki, her toplum kendi firavunlarını kendileri yaratırlar.Bunları ister korkudan, ister işine öyle geldiği için olsun,sebep ne olursa olsun besleyenler destekleyenler olduğu sürece firavunlar hep sahnede olacaktır. Şimdi bu konularda ayetlere bakalım;

Rum,32.ayette ''Onlar ki dinlerini parçalayıp hizipler/ fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip öğünür.''

Müminun,53. ayette '' Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/ kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar.Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip öğünmektedir.'' (53)

Zühruf ,54,55. ayetlerde ''İşte Firavun toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öç aldık; hepsini suya gömüverdik.''

Yazan: Melda yaşar