6 Eylül 2009 Pazar

BUZULLARIN ARDINDAN GELEN ÇIĞLIKLAR

Bir haziran günüydü. Yüreğim yıllardır özlemini çektiği ve hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini sandığı mutluluğu yakalamıştı. Kağıttan yaptığım gemilerin yerini, orkinosların, martıların hatta kuğuların bile kıskandığı bembeyaz gelin gibi süslenmiş fırtınalarla, şimşeklerle batmayacak bir gemi almıştı, belki de. Bir bakmıştı ki bu gemiyle mavi bir yolculukta. Kendini bir türlü inandıramıyordu ya da inanıyordu da korkuyordu kaybetmekten. Belki de bu yüzdendi yüreğimi ve gözlerimi, denizin mavi derinliklerine bırakamayışım. Söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki yüreğimin. Fakat hiç birini söyleyemedi. Sustu sadece sustu. Aslında çok şey anlatıyordu suskunluğu. Söylenmemişlerde gizliydi her şey. Fakat bilemezdi ki en güçlü gemiler bile dayanamazdı fırtınalara. Tam kendini bu mutluluğa inandırmaya başlamışken korktuğu başına gelmişti. Ufacık bir lodos batırmaya yetmişti o güzeller güzeli gemiyi. Lodosun estiğini de fark etmemişti. Aniden bütün maviler siyaha dönmüştü. Temmuz ayında buz tutmuştu yüreğim. Buzulların ardında kalmıştı. Buzulların ardından çığlıklar atıyor fakat bir türlü sesini duyuramıyordu maviliklere. Fakat hiçbir zaman suçlu değildi mavi denizler. Bu mavi yolculuğu yüreğim başlatmış, belki bitiren de yüreğimin suskunluğu olmuştu haykırmak isterken.

Melda Yaşar

1 yorum:

  1. çok güzel eskibir mektup eski bir günlük ve inceliyormöuşum gibi hissettim.
    hikayeler de çok güzel..
    devamını bekleriz şeker..
    Canan

    YanıtlaSil