6 Eylül 2009 Pazar

CESUR YÜREK

Filim, kahramanın daha çocukken yaşamış olduğu hüzünlü bir olayla başlıyor. Daha sonra yüreğine düşen ilk aşk ve ardından aşık olduğu kadının öldürülmesiyle, içinde alevlenen intikam ateşi. İşte bu iki duygunun etkisiyle, kahramanımızın ulaştığı zafere giden yolun öyküsü, filmin konusunu oluşturuyor. Ve sonunda kahramanımızın elinden düşen sevdiğinin mendili, gözlerinde kazandığı zaferin parıltısı ve dudaklarından haykırdığı ‘ÖZGÜRLÜK’ sözleriyle ölüme gidiyor hiç düşünmeden.
Bu filmi izledikten sonra çok farklı duygu ve düşünceleri bir arada yaşıyor insan. Evet aşk ve intikam duyguları kahramanımızı nerelerden nerelere getirip, neleri başarmasına sebep oluyor. Bu iki duygu onun yüreğinde içsel (itici) bir güç oluşturup, cesur bir yürek ortaya çıkarıyorken, aynı zamanda da gizli kalmış veya bastırılmış başka cesur yüreklerin de meydana çıkmasına sebep oluyor. Bu da açıkça gösteriyor ki, bir insan kendisinden yola çıkarak, başka insanları da etkileyip ortaya güzel şeyler çıkarabiliyor. Fakat insan bir an düşünmeden edemiyor. Acaba kahramanımızın yüreğinde sadece aşk duygusu olsaydı, intikam duygusu olmasaydı yine filmin sonunda ulaştığı zafere ulaşabilir miydi? Ya da aşk olmasaydı da bunun yerine intikam, hırs, ihtiras, kin, kıskançlık duygularından biri veya bir kaçı birden olsaydı, filmin sonu nasıl olurdu?
Hayatta, bazı zor hedeflere ve en zirvedeki hayallere giden yolda karşılaşılan zorluklardan kaynaklanan, iç kanamaları ve dibe vurmalardan sonra, yüzeye çıkarak bir nefes alıp o zirveye ulaşmak için insanın, içsel bir güce ihtiyacı olduğunu fark ediyorsunuz filmi izlerken.
Fakat öncelikle, insanın bu gücü oluşturacak duyguyu keşfetmesi gerekiyor. Bazen de bunu fark etmek kadar eksikliğini gidermek de çok büyük bir önem taşıyor sanırım. Çünkü bu olmadığı zaman veya fark edilmediği zaman insan yaşamı tamamıyla aksıyor ve insan sıradan, amaçsız bir yaşam sürdürmek zorunda kalabiliyor. Günümüzde çevremizdeki insanlara baktığımızda, bu gücün fark edilmediğini ve hatta fark etmek bir yana, insanlara ne yapmak istediğini, amaçlarını, hayallerini sorduğunuzda, parlayan gözlerle anlatan birini bulmak mümkün olmuyor çoğu zaman. Bunun doğal sonucu olarak da işimizden, patronumuzdan, eşimizden, çocuklarımızdan kısacası hayatımızın her aşamasından şikayet eder hale geliyoruz. Arkamızda, sıradan hayatlardan arta kalan sıradan işler bırakıyoruz. Bilmiyoruz ki hayat bir sanat inceliğinde yaşanmalı ve yaptığımız her işte bir sanat eseri ortaya çıkarmalıyız. Fakat hayatı sanat gibi yaşamak, tıpkı filmde olduğu gibi cesur bir yüreğin işidir. Ancak son zamanlarda hayatı sanat gibi yaşamak değil de hayatta kalabilmek için bile cesur bir yüreğe sahip olmak gerekiyor.
Film ayrıca geçmişteki savaşımlarla günümüzdeki savaşımları da açıkça ortaya koyuyor. Filmin geçtiği tarihlerde insanlar özgürlükleri, aşkları için savaş verirken, günümüzde ise hayatta kalma savaşına dönüştü her şey ve tüm gücümüzü, emeğimizi bunun için harcıyoruz. Böyle olunca da maddiyet ön plana çıkıyor. İnsani duygular köreliyor yavaş, yavaş.
Oysaki geleceğin önüne sıradan işler veya yakılıp yıkılmış harabeler bırakmak yerine ürettiğimiz sanat eserlerini bırakmalıyız. Bu da insani duyguların içsel bir güç oluşturduğu cesur yüreklerle mümkün olabilir ancak.


Melda YAŞAR

1 yorum:

  1. cesur bir yüreğe sahibim ve cesur yürekli dostlara sahibim...:))

    YanıtlaSil