22 Mart 2012 Perşembe

KUR'AN

Bu günlerde bir konu üzerinde çok düşünüyorum. Ve yazmak gerkesinimi duydum. Öncelikle ben Arapça bilmem,meal okuyorum. Anlamaya çalışıyorum. Ve bir çok konun farkına varıyorum. Kur'an öyle büyük bir kitap ki, öyle anlamlar sunuyor ki hayata dair. Her okuyuşumda farklı bir konular keşfediyor farklı bir güzelliğe tanık oluyor aklım ve yüreğim. Kur'an öncelikle bir fizik, kimya, matematik,hukuk gibi bilimleri içeren bir kitap değildir diye düşünmekteyim. Değildir ancak bu bilimlere dair mucizelerle doludur. Ve bu mucizeleri, olayları kavramımız da bu bilimlerde derinleşerek ancak yorumlayabilir, gerçeklere vakıf olabiliriz.

Kur'an bunların da üzerinde bize çok önemli ilkeleri veriyor. Bu ilkeler çerçevesinde sistem geliştirmek işi bize düşüyor. Ve bu ilkeler doğrultusunda yaşamak, en uygun sistemi seçmek bizim görevimiz. Kur'an'nın ilk ayeti OKU'dur. Oku yaradan Rabbinin adıyla oku. Allah'ın ayetlerini okuyun der. Allah'ın ayetleri nelerdir bunu da veriyor bize Kur'an. Allah'ın ayetleri öncelikle Kur'an olmak üzere tüm yarattıkları. Evren, insan herşey. İşte tüm bunları okumamızı, incelememizi emrediyor. Buna göre, Kur'an'ı, evreni ve insanı iyi okumamız gerekiyor.

Evreni okumak fizik, kimya matematik gibi daha çoğaltabileceğimiz bir çok bilimle mümkün olur.Ve biz insanlar bunları ne kadar iyi okursak o kadar Allah'a yaklaşmış oluruz. Ve okuduğumuz sürece dengeyi bozmadan yaşamak şerefine erişmiş oluruz. Dengeyi bozmayın der Kur'an. İnsanlar içinde Allah'tan en çok alimler korkar der. Kur'an insan fıtratına asla aykırı değildir. İnsan aklı ve mantığıyla çelişen bir tarafı asla yoktur. Bu anlamda Kur'an bize derki; biz kimseye yüklenebileceğinden fazlasını yüklemeyiz. Ve yine derki dinde baskı ve zorlama yoktur. Bu da gösteriyor ki Kur'an baskıyla zorlamayla değil kendi bilgisi, aklı yüreğiyle farkına varsın gerçeklerin. Yani Kur'an aklı ve yüreği özgür bireyler istiyor. Bizim bu noktada yaptığımız yanlışlardan iki tanesi. Her şeyden önce okumuyoruz. İkincisi okurken yapmamız gerekeni de tam olarak yerine getiriyor muyuz? Yani kur'an'nın özgür bireyi olabiliyor muyuz?

Kur'an'ı okurken ideolojik ve siyasal saplantılarımızın zemininde mi okuyoruz? Aslında beynimiz ve yüreğimiz arınmış sadece bir insan olarak okumak gerekiyor. Birtakım siyasi ve idelojik saplantılar zemininde okunduğunda, bize verilen mesajlar da o zeminler üzerinde bir anlam ifade ediyor. Ve verilmek istenen mesajlardan gerektiği gibi faydalanılamıyor. Dünyanın ve insanlığın bugün geldiği noktanın , Kur'an'ın gelinmesini istediği noktadan çok uzak olduğunu görmek de çok zor değil.

İnsan yaradılışıyla bir bütündür. Kur'an ilkeleri koyar,bu ilkeler dengeleri bozmadan, Allah'ın yarattığı fıtrata ters düşmeden sistemler geliştirmeliyiz. Rum suresi 30.ayet

'' O halde, sen yüzünü,bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir.Allah'ın yaratışında/yarattığında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.''

Tam bu noktada şunu söylemek istiyorum. Dünya tarihine ve geliştirilen sistemelere bakarsanız bunu apaçık görürsünüz. İnsan fıtratına ters sistemler her zaman çökmeye mahkumdur.Zaten bu bir zulümdür. Zulüm de Kur'an'ın savaş açtığı en büyük durumlardan bir tanesi ve belki de en önemlisidir.Bugün insanlığın çektiği sıkıntılar ne diye bakarsanız, görürsünüzki; insanaoğlu Allah'ın koyduğu ilkeler doğrultusunda dengeyi koruyarak, yaradılış gerçeğine uygun bir biçimde yaşatmak yerine, tüm dengeleri bozma noktasına gelmiştir, bu anlamda. Kur'an'ın deyimiyle çeşitli hırslarla azmıştır.

Allah biz insana yüklenebileceğinden fazlasını asla yüklemeyiz, Allah hiçbir zaman zulmetmez derken insanoğlu kendi kendine zulmetmektedir.Mal ve saltanat hırsı uğruna insnalar üzerinde hüküm sürmek insnaları sömürmek gafletine düşmüştür.Hiç kuşkusuz her devirde insanlara zulmeden firavunlar türemiştir.Devrine göre bu firavunlar şekil değiştirmiş,isim değiştirmiştir.Kendi saltanat ve refahları uğruna, gücünü korumak uğruna aralarına nifaklar,kin, nefret sokarak insanları,milletleri,toplumları bölmüşlerdir.Ama şu da bir gerçektir ki, her toplum kendi firavunlarını kendileri yaratırlar.Bunları ister korkudan, ister işine öyle geldiği için olsun,sebep ne olursa olsun besleyenler destekleyenler olduğu sürece firavunlar hep sahnede olacaktır. Şimdi bu konularda ayetlere bakalım;

Rum,32.ayette ''Onlar ki dinlerini parçalayıp hizipler/ fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip öğünür.''

Müminun,53. ayette '' Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/ kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar.Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip öğünmektedir.'' (53)

Zühruf ,54,55. ayetlerde ''İşte Firavun toplumunu böyle küçümsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öç aldık; hepsini suya gömüverdik.''

Yazan: Melda yaşar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder